TCS AMSTERDAM MARATONU / MIZUNO YARIMARATONU 2015


TCS Amsterdam Mizonu Yarı Maratonu Koşusu, 18 Ekim 2015mizuno

Her kim ki koşmaya başlar, mutlaka bir gün yarı maraton ya da maraton koşacağını bilir…

Bir koşu özgeçmişiniz oluşmaya başladıkça, baştan manyakça görünen uzun mesafeleri koşma hedefi önce sempatik gelmeye başlar… Sonra o deli düşünceler seni  “neden olmasın, bir denesem” e doğru iter. Sonra da bir bakmışsın ki bir yarı maraton hedefine girmiş bile, ona doğru koşuyorsun!

Koş Run.Bo Kooooooş!

Başlarken :
sporthalle
Amsterdam yarı maratonu tam da bu şekilde radarımıza bir Mayıs akşamı rakı sofrası sohbeti sırasında giriverdi. Kafalar mı iyiydi, tam da başka bir yarış sonrası en iyi derecelerimizi koşunca cesaret mi gelmişti tam bilmiyorum, ama kendimizi ertesi hafta yarışa kayıt yaptırırken buluverdik…

Amsterdam Maratonu ile ilk yarı maratonumuzu koşuyor olacak olmamız sebebiyle baştan apayrı bir  önemi var, bizim için unutulmaz bir yarış olacak…

Parkur :
amsterdam_harita
Amsterdam, dümdüz bir şehir parkuru olması sebebiyle pek çok yarışmacının en iyi derecelerini yaptığı, bu nedenle de uluslararası çapta yoğun katılımı olan bir yarışma. Sadece yarı maratonda 14.000 kişi koştu. Koşulan 3 kategoride (42k, 21k, 8k) toplam kayıtlı 42.000 kişi var.

Maraton yarışı Olimpik Stadyum’da başlıyor ve yine finişi stadyumda göğüslüyorlar. (Haritadaki kırmızı hat.)

Yarı maraton ise, stadın dışından başlıyor, kısaltılmış bir maraton parkuruyla kesişerek geçiyor ve Stadyum’da bitiyor. (Haritadaki mavi hat.)

maraton_tv2Maraton start’ı sabah 9.30’da idi, bizim yarı maraton ise öğleden sonra 13:20’de, bu nedenle sabah TV’den maratonu canlı izleme fırsatımız oldu. Parkura en azından göz aşinalığımız olmuş oldu. Maratonda yeni bir iyi derece çıkmasa da 2.06 ile koşulmuş olması, yarış öncesi bize ayrı bir motivasyon kaynağı oldu.

Koşu parkuru, haritadan da anlaşılacağı gibi, şehrin içinden (müze hattı , Amstel nehri ve Vondelpark gibimaraton_tv şehrin önemli turistik ziyaret noktalarından) ve güneyinden geçiyor. Parkur üzerinde bol miktarda park ve kanal geçişleri bulunuyor. Mevsim itibari ile yağmurlu ve puslu gri bir havada, yaprakları sararmış ağaçlar ve tipik Hollanda mimari izlerini taşıyan binaların hep fonda olduğu bir parkur.

(2015’te ana sponsor değişikliği ile birlikte yarış parkurunun değiştiğini öğrendik…)

Yarış günü hava durumu ve malzeme tercihi:
bike_startKIT
Epeydir bu kadar serin bir havada koşmuyorduk. Sahi ne giyorduk kış koşularında? Aradan en az 6 ay geçmiş, unutmuşuz… Bu nedenle epey alternatifli malzeme götürmek zorunda kaldık. Compression tight, kısa ve uzun kol t-shirtler, uzun ve kısa çoraplar, şort ve tight, şapka, eldiven, yağmurluk vs. Amsterdam epey kuzeyde bu nedenle bizim alışık olmadığımız kadar soğuk. İstanbul’dan ayrılırken hava 24C idi, Amsterdam’da ise 7C. Yarış günü şansımıza yağmur sabahtan yağdı, yerler ıslaktı, bazen çiseledi, ama yarış sırasında yağmayacak olması bile en azından çok pozitif bir başlangıç oldu bizim için. Yarışta olabildiğince hafif giyinme kararı aldık. İyi de yapmışız. Yarış başlayana kadar yarış kıyafetimizin kit_dayüzerine geçirdiğimiz en uyduruktan bir panço yine hayatımızı kurtardı. Çöp poşetini kafamızdan geçirmişiz gibi ama yine de sıcak ve kuru tutuyor… (Sonra yarışa başlarken pançoyu çöpe atıyorum.) Yağmurluğu da koşmaya başladıktan 1k’ya bile varmadan üzerimden çıkardım. Hem compression çorap hem uzun tight’ın fazla geldiğini hissettim… Hava o kadar iyi geldi…

Uzun bir yarışa girmeden, üstünüze ne fazla ne de az gelecek malzeme tercihi bence çok kilit. Koştukça ağırlaşan kıyafetlerinden kurtulmak için yere atmak zorunda kalan koşucular, yarış boyunca parkurda epey bir malzeme çöplüğü oluşturdular…

Neyse, gelelim yarışa.

Yarış :
runbo_before
Start  noktaları, daha kayıt sırasında yarışı bitireceğiniz tahmini süre üzerinden renklendirilmiş durumda, ve renginize göre o grupla birlikte parti parti start alıyorsunuz. Hakan’ın bu 11. Yarı maratonu, en son 1 ay önce koştuğu yarışta 1.45 koşmuştu. Onun hedefi 1.45’in altına inmek. Mavi olarak önden start aldı. Ersavaş’ın hedefi ise 2.00’nin altında bitirmek, Sarı grupla birlikte start aldı. Ben ise 2.20’nin altı hedefimle Pembe grupta yer aldım. Her renk grubunun ayrı pace maker’ları var, ancak kalabalıktan hiç göremedik, dolayısıyla bir pace maker’ı takip etmek yine nasip olmadı.

Yarış başlangıç saati, renk gruplarının ayrı start alması nedeniyle epey uzadı. Ha başladı başlıyor derken bir türlü bizim gruba sıra gelmedi, pançoyu da hareketlenme başlayınca atmış bulundum, sonra yarım saatten fazla bekleyince de üşüdüm. (Ha iyi tarafı da olmadı değil, üşümekten yine çişim gelince, hemen start öncesi ihtiyacımı gideriverdim… sonra da yarış sırasında bol bol sıvı alabildim…)

participantsStart’ta hatırladıklarım, kalabalık ve karmaşa, bir dj’in bizi gaza getirmeye çalıştığı müziği ve yarışın gerçekten başladığına dair tabanca atışı ve gökyüzüne yayılan gürültüsü…

Gerçekten başladı.

Çizginin üzerinden geçerken kendime ilk bunu söyledim. Aylardır beklediğimiz an geldi çattı, tüm yaz boyunca  yaptığımız antremanlar bu an içindi. Ha gayret, yüzümü kara çıkarma dedim bacaklarıma, eklemlerime, vücuduma.

Sonraki 2 saat kendimle başbaşa kalacak ve kafamdan binbir türlü şeyler geçecekti, bu arada önümde harika manzaralar eşlik edecekti. Ben diğerleriyle değil, kendimle yarışmaya gelmiştim. Vücudum izin verdiği ölçüde de elimden geleni yapacaktım.

Koşmak böyle garip bir şey.

Galiba sonra bağımlılık yapmasının sebebi de koşmak duygusu ile beraberinde gelen bu hissiyatlar. Kendini dinlemek. Kendinle başbaşa kalmak. Bir çeşit kafayı farklı bir şekilde sıfırladığın bir meditasyon. Yoga gibi. Yogada matın içindesindir, o senin matındır, başkasının bir önemi yoktur, kendi nefesinle birlikte kendi egzersini yaparsın. Koşmak da öyle. Etrafımda sanki beni çevreleyen bir balon var, onunla beraber koşuyoruz…

Daha 1k’ya gelmeden, elimdeki 300cl ballı su şişesini iyi ki almışım dedim kendime. Kolumdaki cep telefonu bandına rağmen rüzgarlığın fazla geleceğine kanaat getirdim. Bir sihirbaz gibi, rüzgarlığı üzerimden çıkarıp, kılıfına sokmayı başardım, bandı da çıplak koluma taktım. Neyse bütün bunları yaparken üstelik koşuyordum, start’taki kalabalık yığını içinde koşmaya hızlı başlamak zaten mümkün değildi, zamanımı en azından değerlendirmiş oldum.

Parkuru görsel olarak güya çalışmıştım, ama bir kere yola çıkınca hafızam uçup gidiverdi sanki, haritanın neresindeyim epey bir süre bilemedim. 6 adet istasyon geçeceğimi de biliyordum, yarış sırasında saate bakmaktansa geçtiğim istasyonları sayayım dedim. Fakat kafa yine gitti! Belki de iyi oldu, olduğuna bıraktım, hesap kitap yerine daha fazla kendimle başbaşa kaldım. Sadece her 5k’da bir saatime baktım. Pace hızımın istediğim gibi gidip gitmediğini kontrol ettim. İstediğim gibiydi, bu şekilde giderse 2.05 ile 2.10 arasında bitirecektim. Bu moralle kafayı sonuca fazla takmadan, bolcana etrafımı izleyerek koştum. Keyif aldım.

Bütün bunlar bir yandan olurken, kafam bu sefer başka birşeye takıldı. Sürekli önümdeki insanları solluyordum, bende mi sorun vardı yoksa geçtiğim insanlarda mı. Aralarda emin olmak için bazen pace’ime daha sık bakmak zorunda kaldım, özellikle 12k’dan sonra. Sonra geçtiğim insanların hangi renk grubundan olduğuna bakmaya başladım. Önümdeki 2 grubu, yani yeşil ve sarıları solluyordum, meğer kendi grubumu çoktan sollamışım. Afferim bana. Yarışı bitirmeye daha da motive oldum. Ama hırs ile değil, sakince. Sakinliğimi korumam çok önemliydi.

İlk 7 k’ya geldimde 1/3’ü bitti dedim kendime. Sonraki 7’yi de rahat koşacak enerjim vardı, hissediyordum, ama son 7’yi nasıl koşacaktım, ya da koşabilecek miydim, bu kadar uzun bir parkurun antrenmanını bile daha önce yapmadığım için en büyük bilinmezlik işte o son kilometrelerdi benim için…

15k’yı geçtiğimde, artık maratoncuların kilometre işaretleriyle birlikte koşmaya başladık. İşte o son bilinmez 7 k’ya girmiştik. 16.k’ya geldiğimizde kendimi tutamayıp, ağlamaya başladım. Enerjim hala yerli yerindeydi, allahım çok şükür hayatımda ilk defa 21k gibi bir mesafeyi rahatlıkla koşup bitiriyorum dedim kendime. İçimde kocaman bir alkış koptu. Bu arada parkurun artık son 7k’sı da şehrin içinden geçtiği için, izleyici ve destekleyici sayısı da yoğunlaşınca, yol kenarında selamlaşmayı bekleyen küçük, güzel, yüreği tertemiz çocukların ellerine selam çakmaya başladım. Artık eğlenmeye başlamıştım. Kulağımdaki müziğin ne çaldığının bir önemi bile yoktu. (Hayret, halbuki eskiden en büyük yarış  motivasyonum müziğim idi..) Etrafım o kadar renkli ve coşkulu idi ki… Dj’ler, canlı müzik sahneleri, elinde yüreklendirici pankartlar taşıyan cheer leader’lar, bebeğinden tekerlekli sandalyelisine kadar çeşitli insan grubundan yoğun izleyici kalabalığı, manzara, ağaçlar, parklar, kanallar, köprüler,.. herşey akıp gidiyordu, arkamda bırakıyordum…

Şehrin içine geldiğimizde gözlerimi kısıp, bina tabelalarını da okumaya başladım. Harika yerlerden geçiyorduk. Heineken tadım dükkanı / fabrikası önünde ve çadırlarda bira içen grupları görünce canım çok fena buz gibi bir bira çekti… Ahh yarış sonunda kendimi bir bira ile ödüllendirmem şart oldu!

Bütün bu canlılık içinde o son 7k nasıl geçti hiç anlamadım. Çok meşguldüm, hiçbirşeyi idrak edemeyecek kadar. Birden önüme maratoncuların sabah geçtiği 40k tag’ı çıktı. Tanrım, yarışın bitmesine yoksa sadece 2k mı kalmıştı?? İnanamadım!

19k nasıl geçti anlamadıysam, son 2k da nasıl geçti elbette anlamadım. Stadyum göründüğünde işaretlemeler de arttı. Son 750m. Son 500m diyordu stada girmeden kapıdaki işaret. Stada ayak bastığımda tartan pistin üzerinde bitirme duygusu ile yine ağlamaya başladım! Son 350m, 300, 250, 200, 100m… derken… işte kollar havaya veee finiş çizgisi!

bike_after2:07:51 ile bitirdim. Benim için inanılmaz bir yarış tecrübesi oldu. Hayatımda asla unutamayacağım, anılarımda çok özel bir yeri olacağı kesin olan bir mihenk taşı. Teşekkürler Amsterdam, bana bunları yaşattığın için!

Yarışın Logbook’u :
Hız : 10km/h
Pace : 5.59/k
Yükseklik değişikliği : 71m (dsc 46m, asc 25m)
Ort nabız : 181 (Peak 200)
1700 kcal
Recovery time : 113 saat
(Suunto Ambit2 ile)

Organizasyonun iyileri :

  • Amsterdam halkının organizasyonu coşkulu sahiplenmesi, bir parçası olması önemli bir artı. Bir şehir maratonunu büyük yapan şey zaten budur. Amsterdam’lı ahali 2’ye ayrılıyor, ya yarışta bizzat koşuyor ya da yarışmacıları destekliyor. İnanılmazlar. Parkurun her yerinde mutlaka maraton izleyicileri vardı, tamamı geçenleri alkışlıyor, ya bağırarak ya da pankartı ile yarışmacıları yüreklendiriyordu. Bu ilgi karşısında alkışlarına karşılık geri selam vermek konusunda kayıtsız kalamadım, kendimi sorumlu hissettim!
  • Yoğun katılım olan bir organizasyonda gerçekten önemli bir organizasyonun parçası olduğunuzu hissetmemek mümkün değil. Bu his sırf başlı başına önemli.
  • Yarış rotası üzerindeki canlı müzik ve dj organizasyonları. Müthişlerdi. Sadece müzik çalmadılar, ruhlarını da verdiler… O soğukta saatlerce aynı enerji ile performans göstermek hakikaten kolay bir iş değil. Helal olsun. Darısı bizim organizasyonların başına diyelim…
  • Stadyum ve expo alanının birbirine yakınlığı. Yarışla ilgili herşey Stadyum etrafında halledilmişti. Emanet çadırları, kit teslimi, sponsorların standları, wc’ler, vs. Kalabalıktan dolayı bir yerden ötekine ulaşmak kolay olmadı, o ayrı 😉
  • İyi yiyecek istasyonları. Bol miktarda malzeme vardı. Her türlü detay düşünülmüştü. İçecekler karton bardaklarda kasa ile hazır bekliyordu, muzlar soyulmuş ve elinize hazır veriliyor, süngerler ise fazla fazla idi… Bizdekiler gibi kalın değil, ince süngerlerdi. İstasyonlara girmeden o istasyonda ne tedarik edildiğini de baştan yazıyor olması gibi bir detay daha düşünülmüştü. Her istasyonda birşeyler yiyip içtim, 2 istasyonda yarımşar muz yedim, toplam 6 istasyon vardı, hepsinde mutlaka su ya da enerji içeceği içtim.

Organizasyonun hayal kırıklıkları :

  • Start noktası. En arka gruba sıra geldiğinde, ön grupla arasında baştan 35 dakika zaman farkı vardı… Beklerken de donduk tabii…
  • Bu kadar sponsorun olduğu bir organizasyonda bir kit çantası bile verilmemesi enteresandı. Yarış t-shirt zaten opsiyonel ve ekstra paralı idi. Sponsorun naylon torbası içinde yedeklerimizi koymak, hele Cenevre yarışından sonra büyük hayal kırıklığı oldu…
  • Expo alanının yeterince yeni ürün sunmaması. Kitlerimizi teslim aldıktan sonra, ihtiyacımız olan birkaç şeye hızlıca bakıp, çıktık. Cenevre expo alanında ise epey yeni ürün görme şansımız olmuştu halbuki…
  • Ulaşım. Cenevre’de maraton günü yarışçılara ulaşım bedava idi. Burada da 3 günlük ulaşım kartı için 2€ indirim uygun görmüşlerdi! Hadi bedava ulaşımdan vazgeçtik, yarış günü yollar kapandığı için eve nasıl döneceğimizi de bilemedik, eve kadar 4.7k’yi yürümek zorunda kaldık! Bizce skandal, rezalet… Organizasyonla ilgili en büyük eksi not ulaşıma gelsin.

Hamiş :
amsterdam_ersavas
Ben kendimce mutluyum, kendi koyduğum hedefimi aştım. Ancak, Avrupa’da insanlar sporcu olarak mı doğuyorlar nedir, bu derecemle kadınlarda ancak %54’e girebildim! İlk yarı maratonum sonrası kendimi iyi hissettiğime göre koşmaya devam! Şimdi yeni hedefler beni bekler!

Koş Bike Koş!

Bike Geçkinli

RUNBO Sonuçlar :
Bike 02:07:51
(Overall: 9692/14015, Gender: 3043)
Ersavas 01:57:12
(Overall: 6232/14015, Gender: 4867)
Hakan 01:43:04
(Overall: 2185/14015, Gender: 1960)